Ahmet Hakan'ın sorularını yanıtlayan İlker Başbuğ, hem darbeye dair hem de gündemde olan bir çok konu hakkında fikirleri beyan etti. Darbe girişiminin sadece belirli bir topluluğun değil 3 grubun katkısıyla gerçekleştirildiği belirterek, FETÖ yanlısı kişilerin TSK'ya sızmasında MİT'in de sorumluluğu olduğunu ekledi. Daha önceki yıllarda MİT'in verdiği istihbarat raporları doğrultusunda ordudan bu isimleri ihraç ettiklerini, ancak 2002-2010 yılları arasında MİT'ten TSK mensubu hiç bir subay için bu şekilde rapor gelmediği söyledi.
15 Temmuz'da yaşananları askeri darbe olarak görmediği söyleyen Başbuğ, bu darbe girişiminin önceki darbelerle aynı doğrultuda olmadığını, bunun sadece 'Gülen' yanlısı askerlerin kalkıştığı bir darbe girişimi olduğunu söyledi.
Darbe girişiminin TSK yanlısı askerler tarafından olduğuna dair bir görüş oluştuğunu ancak darbeyi planlayan, kurgulayan ve teşebbüs eden bir grup olduğunu ve bunlarında FETÖ yanlısı askerlerden oluşan birinci grup olduğunu, darbe girişimi sırasında yapması gerekenleri yapmayıp tereddüte düşen ikinci bir grup olduğun ve son olarak da hiç bir şekilde cemaat mensubu olmayan fakat bu girişiminde kendine çıkar sağlamak isteyen üçüncü bir grubun da olduğunu belirtti.
Bir çok kişinin de belirttiği üzere Fethullan Gülen yanlısı kişilerin TSK'ya sızmasının 70'li yıllardan itibaren başladığını belirten İlker Başbuğ, asıl yapılanmanın ise Turgut Özal zamanında olduğunun altını çizerken, Ecevit'in ve Tansu Çillerin de Gülen Cemaati'ne sempatiyle baktığını söyledi. Ayrıca Erbakanın'ın bu dönemde cemaatle arasına mesafe koyduğunu sözlerine ekledi.
Genelkurmay Başkanlığı döneminde, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bu hususta uyardığını ve 'Bugün bize yarın size' dediğini ancak Erdoğan'ın kendisine 'Komutanım çok abartıyorsun' diye cevap verdiğini söyledi. Kendisinin tutuklanma sürecinin de iktidar partisine bir mesaj verildiği ve hatta kısa bir süre sonra patlak veren MİT krizinin de AK Parti ve Gülen Cemaati arasında iplerin kopma noktasına geldiği olay olarak gösterdi.
3 Temmuz 2011'de yaşanan Fenerbahçe'ye yönelik şike operasyonunda, Fenerbahçe yönetiminin ve taraftarının dik duruşunun takdire şayan olduğunu da sözlerine ekledi.
2007-2011 Yılları arasında devlet kurumlarındaki cemaat yapılanmasında siyasi sorumluluk olduğunu fakat 2012-2016 arasında da Tayyip Erdoğan'ın tek başına cemaatle mücadele ettiğini söyledi.
Şayet darbe girişimi başarılı olsaydı, darbeyi gerçekleştiren cemaatin kendi düşüncelerine göre devlet sistemini değiştirmeye çalışacağını ve hedefin TSK olduğunu söylerken, bu girişimin arkasında dış güçlerin de olduğunu belirtti. Gülen'in halen ABD'de yaşadığını ve oradaki yaşamını CIA'nin sunduğu imkanlar dahilinde sürdürdüğünü, ABD'nin Gülen'i iade etmemesi halinde CIA'nin halen Gülen'i kullanmaya devam edeceğini de belirten Başbuğ, eğer ABD iade işlemini gerçekleştirirse o zaman Gülen'in son kullanım tarihinin bittiğini söyledi.
Tüm komutanlıkların bakanlığa bağlanmasının TSK'da içerisindeki emir-komuta zincirini bozacağını, bu durumun da orduya perişan bir hale sokacağının altını çizen Başbuğ, bu dönemde TSK'nın daha da güçlenmesini gerektiğini ancak bu alınan kararla ordunun daha güçsüz bir hale geleceğini belirtti.
Abdülhamit döneminde dahi Harp Akademileri'nin kaldırılmadığını, Harp Akademileri'nin ordunun en büyük gücü olduğunu söylerken, bu durumun yaşanması halinde ordunun damarının kesileceği söyledi.
Askeri okulların kapatılması halinde bu tarihi yapıların yine askeri bir yapı olarak kullanılmaya devam edilmesinin doğru olacağını ancak çok güzel bir konumda olan Kuleli Askeri Lisesi'nin kapatılıp yerine otel yapılmasının çok yalnış bir karar olabileceğini belirtti.
Ayrıca programın bir bölümünde İlker Başbuğ, askeriyenin devlet denetiminde olduğunun örneğini verirken Ahmet Hakan'a askerliği nerede yaptığını sorması, sağlık problemleri nedeniyle askerlik yapamayan Ahmet Hakan'ın bir an tereddüte düşmesi sosyal medyada oldukça konuşuldu.